Nâzım Amca, Hatun Yenge, bir de Rahmi vardı
Fındık vakti çocuklar alt, üst kaynaşırlardı
Avni Amca didinir, hep bir şeyler yapardı
Harmanda bal armuttan dökebilecek miyim?
Ayşe Annemiz varmış; gerçek hanımefendi
Hayâtın cilveleri onu genç yaşta yendi
Ne mutlu ki ardından güzel şeyler söylendi
Kader deyip boynumu bükebilecek miyim?
Ağa kızı, okumuş; hem zengin, hem şehirli
Dedem atlı, silâhlı; köylü ama seyirli
Dil dökmeyi biliyor; kelimeler sihirli
Köydür, yayladır; gidip, gelebilecek miyim?
Kaçıp gitmiş kaç kere çekilecek çileye
Sevgi-saygısında hiç yer vermemiş hîleye
Almışlar, yine kaçmış, dönmemiş âileye
Her şeye rağmen sebat edebilecek miyim?
Çekmiş sayısız mihnet; görmemiş kadr ü kıymet
Aşk demiş düşmüş yola, yaşamış bir kıyâmet
Hiç olmazsa kabrinde, gülsün Rabbim, rahmet et
Bilmem orda elini öpebilecek miyim?
Nûri Ağa yukarda, yaman Gümüşhâneli
Yardım sever, hem cömert; halka açıkmış eli
Cennet Ana Kur’an’lı, dâim duâda dili
Fânîlerin kahrını çekebilecek miyim?
Mınık Mustafa Amca, Homurtlak Sâlih Dede
Bitirdiniz işleri, yolları gele-gide
Tıkıloğlu Sâlim Amca vardı orda bir de
Resimlerini görsem, sökebilecek miyim?
Mürseloğlu Mehmet Amca her işlere koşardı
Çalışkan, güleryüzlü; dere-tepe aşardı
Hizmet etmeyi sever; kanatlanır, coşardı
Öldüren töreleri yıkabilecek miyim?
Çeşmek gibi gittin de su aldın mı çeşmeden?
Naylon çekebildin mi, çecde kayıp düşmeden?
Sofra işi bitti mi, ayranda gülüşmeden?
Ağzımı zaptederek kalkabilecek miyim?
Orman gülü avusun gördüm Tâlib’in dağda
Sarı, gara baldıcan bulunurdu her bağda
Kabaktan arabalar yürütürdük o çağda!
Akasya çiçekleri takabilecek miyim?
Kaldığım günler oldu dutların dal ucunda
Az mı kaydık, düştük dağların yamacında?
Kiraz dalda olurdu, yoğurtlar bakracında
Toprağa soya, kürül ekebilecek miyim?
Sakartaş bir eyâlet;davul-zurna şenlik var
Havalar uygun adım;sanma senlik-benlik var
Dostluk var, ahbaplık var;muhabbet,yârenlik var
Eymür Tepesi’ne yol bulabilecek miyim?
Derler kendilerine; Şâbanbeyoğulları
Çalarlar zurnaları, vururlar davulları
Kimi gurbeti seçti, yüklendi bavulları
Ben hep böyle burada kalabilecek miyim?
Kahramanoğlu Hâlis, Şâban ile Süleyman
Sırayla hepsini de alıp götürdü zaman
Beride Kara Mehmet, daha nice Kahraman
Herkesleri kaleme dökebilecek miyim?
Dobuç Ali derlerdi, hangi arada gitti?
Durmuş ile Ârif’in eceli önce yetti
Cemil Âbi kapağı İstanbul’lara attı
Onun gibi tesbihler çekebilecek miyim?
Sigara dumanları tıkadı nefesini
Oğlu Remzi Amca’nın tanımadım sesini
Tabakası Cemil’de, yakıyor lülesini
Dumanının altında çökebilecek miyim?
Şâban’ın Abdullâh’ı yaşıyor köşesinde
Gamı-kasaveti yok, hayâtın neşesinde
Muhabbet yaprak açar; dutunda, meşesinde
Sohbet çınarlarına çıkabilecek miyim?
Kara Mehmed’in Mecit, köyün kabadayısı
Mâcerâları çoktur; belli değil sayısı!
Yan bakar, hiç korkmadan; ne kurdu, ne ayısı!
Bir kapıdan dört kişi sökebilecek miyim?!
Dal ucunda bir kiraz, görmeye görsün hele!
Derler ki, bir tek taşla düşürür onu yere
Tam bir Eymürlü’dür o; bıçkı, nacak, kösere
Arı kovanlarına bakabilecek miyim?
Kahramanoğlu Sâdık, gitti Bökelek’lere
Renk ayrı, desen ayrı; bakın kelebeklere
Bökeleyen hayvanlar gong vurur keleklere!
Önünü almak için sekebilecek miyim?
Poşu Dursun, Gamuun Dursun ve Kös’oğlu Dursun
Hacı Danacı Dursun, bir de Çüşlüğün Dursun
Kalaycılık yapardı, merhum Höşülün Dursun
“Dursun, Dursun” denirken durabilecek miyim?
Yılların Eymürlü’sü İstanbul’da can verdi
Hep köyünde yaşarken, orda ölür kim derdi?
Fikir Teyze beyini kucağında gönderdi
Salavâtlı, duâlı gidebilecek miyim?
Mısır tarlalarında çok bostan kovaladık
Ateşlim, mendil kapma; kadro çok kalabalık
Gece ay ışığında az mı çötre oynadık?!
Çalılar, çortlar yığıp yakabilecek miyim?
Dev kiraz ağacıyla hatırlıyorum onu
Her fânî gibi o da, yaşadı; geldi sonu
Eminoğlu Mustafa, elinde hep bastonu
Hayâllerine selâm çakabilecek miyim?
Sülâlesi bir sürü, her biri ayrı âlem
Kader Ali Amca’nın üstüne çekti kalem
Sabırlar dileyelim diğerlerine mâdem
Başa gelince ben de çekebilecek miyim?
Dursun-Ayşe çiftinin sonları kurşun oldu
Kazâ-kader gerçeği onları böyle buldu
Sâlih, Bâki, Şükrü’nün gözleri yaşla doldu
Tesellî yüzlerine bakabilecek miyim?
Dursun Amca, Havse Ana, bir de oğul Halil
Günâlara keffâret; işte çileler delil
Akar sazda çeşmesi, sızlanır melil melil
Şırıl şırıl sulardan içebilecek miyim?
Orbuz Kâni Usta’yı ecel buldu Çaka’da
Kendi yaptığı kazâ, götürdü o dakkada
YâRabb, yakınlarıyla buluştur Sen ukbâda
Rasûlün civârına göçebilecek miyim?
Meliye Yenge gitti, susuverdi kelekler
Çiçekleri kurudu, şaşırdı kelebekler
Ahır köşelerinde küf tutuyor şelekler
Harmanlarında mısır görebilecek miyim?
Köpeği Keyzi bile ağladı gidişine
Şimdi varıp da kimin, takılacak peşine?
Kuşlar nağme katardı muhabbet edişine
Güzel günlere kanat vurabilecek miyim?
Kekil’in Mehmet Ali, beli bükük çınardı
Hasan Amca rızkını kaşda, purda arardı
Çizmeli Sâit Amca, boyda rekor kırardı
Dünün sayfalarını açabilecek miyim?
Bayramın Hilmi Amca, Ankara’da yaşıyor
Ali Amca gurbeti yetimlerle taşıyor
Kadir Paşa, kamyonla köy-yayla dolaşıyor
Kırtıllı tepeleri aşabilecek miyim?
Kalyon Ahmet’le Mehmet, bekler değirmeninde
Ne onlar, ne değirmen; yeller eser yerinde
Osman Ulusoy Amca, arı peteklerinde
Derelerden Şayıb’a geçebilecek miyim?
Taş dönerken izlemek heyecanlı bir şeydi
Üst taraf ahşap oluk, altı çark pervâneydi
Taş döner, un savrulur; manzara şahâneydi
Fotoğraf olsa, paha biçebilecek miyim?
Karadanoğlu Âdem, hep sevgiyle bakardı
Hayriye Nine’mizin dilinden bal akardı
İbrâhim Amca camda tabakayı yakardı
Dumanıyla göklere uçabilecek miyim?
Kamyoncu Osman Amca, kardeş Bâki yan yana
Ordu’nun nüfus işi sorulmalı Hasan’a
Hüseyin şoförden çok bandir çocuklara
Dedeleri için el açabilecek miyim?
Korucu’nun Tevrat’ın, gelir öksürük sesi
Paket üstüne paket, elbet zorlar nefesi
Muhabbeti çekilir, yerindedir neşesi
Mezarlıkta taşları seçebilecek miyim?
Abbas Amca, dükkânda boyalı kalem var mı?
Kâni Âbi, bu lâstik, ayağıma uyar mı?
Şu mantar tabancası, mantarları yakar mı?
Akide şekerleri yutabilecek miyim?
Mehmet Ali Dede’miz, Şeker Teyze, Ramadan
Kendi hâlleri üzre çekildiler aradan
Zararsız insanlardı, rahmet etsin Yaradan
Dar yoldan dedemgile geçebilecek miyim?
İkibin dört, mart ayı, Mehmet’leri de gitti
Ne zamandır hastaydı; yandı, eridi, bitti
Altun Yenge, Muammer, Râşit nasıl sabr’etti?
Yetimlerine kucak açabilecek miyim?